14 Haziran 2021 Pazartesi

Antalya - ADA KÖLEMEN

 





Bugün size yaz tatili denince akla ilk gelen şehirlerin birinden, Antalya’dan bahsedeceğim.Türkiye’nin en turistik noktalarından biri olan Antalya asla sadece sahillerden ibaret değil. Tarihi ve kültürel gezileri seviyorsanız eminim ki Antalya’daki tarihi geziniz sizi oldukça tatmin edecektir. Çünkü Türkiye’nin en çok antik kente sahip ili. Antalya'ya uçakla, otobüsle veya özel aracınızla gidebilirsiniz. Biraz da Antalya’da mutlaka uğramanız gereken konumlara değinelim.

KALEİÇİ

Antalya’nın Muratpaşa ilçesinde bulunan Kaleiçi, şehrin tarihinin izlerini taşıdığı için oldukça önemli bir bölge. Geçmişi günümüze bağlayan en somut yapılardan olan tarihi parçalar o dönemdeki insanların hayatlarını sürdürme biçimini yansıttıkları için büyük önem taşıyor. Kaleiçi’nde bulunan birçok yapıt özünden kopmayacak şekilde restore edildi. Restorasyon çalışmaları sonucunda Kaleiçi, pansiyonları, barları, çarşısı ile turizm merkezi haline gelmiştir. Liman ise yat limanı olarak düzenlenmiştir. Kaleiçi restorasyon çalışmalarından dolayı Turizm Bakanlığının 28 Nisan 1984 de FİJET tarafından Altın Elma (Turizm Oscarı) ödülü verilmiştir. Günümüzde ise kullanımı yaşam alanından çok eğlence mekanlarının, restoranların, hediyelik eşya dükkanlarının bulunduğu hem turistleri eğlencesiyle tatmin eden bir yapı olup hem de tarihi özelliklerini kaybetmeyen geçmişle bir köprü görevini üstleniyor. Hazır Kaleiçi'nde gitmişken Hadrianus Kapısı’nı ve Eski Limanı da mutlaka görmelisiniz. Kaleiçi’nin deniz kokan dar sokaklarında yürüyüşünüzü yaparken Antalya’nın  hemen hemen her yerinden görebileceğiniz Yivli Minare’yi ziyaret etmeyi unutmayın. Antalya’nın ilk İslami yapılarından biri olarak ün kazanan bu minare ilk olarak Bizans kilisesi olarak yapılmış olsa da Alaattin Keykubat tarafından camiye dönüştürülmüştür.



DÜDEN ŞELALESİ


Düden Şelalesi Antalya’nın en güzel şelalelerinden biridir. Dünyanın dört bir yanından turistler Düden Şelalesi’ni görmek için akın akın Antalya’ya gelmektedir. Şelaleyi içinde bulundurduğu mağarada önemli kılmaktadır. Şelale mağaradan 10 km sonra Lara’dan Akdeniz’e dökülerek bir kere daha şelaleyi görmeye gelen insanları büyülemektedir.



TERMESSOS ANTİK KENTİ

Güllük Dağı‘nın tepesinde doğal bir platform üzerine kurulmuş Termessos Antik Kenti, el değmemiş görünümüyle diğer antik kentlerden daha etkileyici bir havaya sahip. Doğal ve tarihi zenginliklerinden ötürü Milli Park kapsamına alınan kent, bitki örtüsü ile bölgenin botanik bahçesi görünümünde. Milli park girişinde ormanlık yoldan kente çıkarken etrafınızı tarihi kalıntılar sarıyor. Agora, Hereon Anıtı, Zeus Solymeus Tapmağı, Küçük ve Büyük Artemis Tapınakları, Gymnasium Binası yokuş boyu size eşlik ediyor. Tarih yolculuğunun zirvesinde ise kentin en önemli kalıntısı 4200 kişi kapasiteli tiyatro var. Zirveye oturtulmuş bu tiyatro fotoğraf çekmek ve sakin bir mola vermek için çok uygun.

Uzun bitkiler arasında kaybolmamak, tarihi kalıntıları kaçırmamak için tabelaları mutlaka dikkatle takip etmelisiniz.. Coğrafi yapısından dolayı keşif dolu ve biraz yorucu bu geziden sonra park içinde dinlenip piknik yapılabilir. Kente kadar giden belediye otobüsü yok, tek ulaşım şekli özel araç ya da taksi.

KAPUTAŞ PLAJI





Beyaz kumlardan oluşan kumsalı ve açıkta lacivert, yaklaştıkça mavi, kıyıda ise turkuaz renkli denizi ile ziyaret edenleri büyülemektedir. Plaja karayolu üstünden 180 küsur basamağa sahip merdivenlerden inilmektedir. Merdivenlerde inerken seyredeceğiniz plajın muhteşem manzarası zaman zaman durmanıza sebep olurken, çıkarken de merdivenlerin yüksekliği, sıcak ve yorgunluk durup dinlemenize sebep olmaktadır. Plajda işletme şezlong, şemsiye, duş, tuvalet, soyunma giyinme kabini, kafeterya hizmetlerini vermektedir. Kaputaş Plajına giriş, duşlar, tuvalet ve soyunma giyinme kabinleri ücretsiz olup şemsiye ve şezlong ücretlidir. Kaputaş Plajı yurt dışında “El Değmemiş Doğa Harikası” plajlar listesi girmiştir. Tatil günleri bilhassa bayram tatillerinde aşırı kalabalık olmaktadır.

PHASELİS PLAJLARI

Phaselis Antik Kenti etrafında 3 adet koy bulunmaktadır. Bunlar kentin Güney Limanı, Askeri Limanı, Kuzey Limanı olarak adlandırılmaktadır. Her üç koyda da antik kalıntılar mevcuttur. Hem eğlenip hem de geçmişten günümüze ulaşmış kalıntıları incelemeye zaman bulabilirsiniz. Aynı zamanda denize girerken ufak bir piknik de yapılabilir. Ancak antik kentte bulundukları için koylara giriş ücretli.


SOĞUK KAPI PLAJI


Plaja tarihi bir kapıdan geçip merdivenlerden inerek ulaşılıyor. Çakıl bir plajdır. Denizin muhteşem manzarası Kızılkule’nin terasından daha da büyüleyici oluyor.  Bu plajın adının olup olmadığı, Tersane Plajı adının doğru olduğu da tartışmalıdır. Kızılkule, Tersane ve Tophaneyi gezdikten sonra veya yukarıda Alanya Kalesi ve Ehmedek'i gezip aşağı indiğinizde bu plajda tarihin içinde yüzebilirsiniz. Hemen plajın yani surların arka tarafında portakal bahçeleri içinde yer alan kafeteryalardan da yararlanabilirsiniz. Bu plaj tekne turlarının favori yüzme alanlarından biridir.

Çandarlı (Pitane) Ege Gün Babaçoğlu

 Çandarlı; Kuzey Ege’de İzmir’e yaklaşık 100km, Dikili’ye ise 18 km mesafede olan, yer yer hâlâ bakirliğini koruyan, denizi, doğal güzellikleri ve tarihi değerleri ile görmeniz gereken yerlerden biridir.

Çandarlı’yı gezmeye başlamadan önce tarihinden biraz bahsetmek istiyorum... 

Bölgeye ilk olarak Amazon kadın savaşçılarının

egemen olduğu biliniyor. Bu savaşçılar Pitane Kentini kurmuşlar, kadın kenti anlamına gelen, Pitane ismi de buradan gelmiş. Çandarlı’ya eski dönemlerde pek çok uygarlık hakim olmuş, en son olarak Osmanlılar yönetmiş ve ismini de Osmanlı sadrazamı olan Çandarlı Halil Paşa’dan almıştır.

Çandarlı’nın en popüler yeri, girişte hemen göze çarpan Çandarlı Kalesi’dir. Çandarlı Kalesi 13. ve 14. yy.larda Ceneviz şövalyeleri tarafından yapılmış olup, sonrasında 1450-1500 ve 1814 yıllarında Türkler tarafından onarılmış en son 1955 yılında restore edilmiştir. Kaleyi ücretsiz olarak gezebilirsiniz. Kale önünde hatıra fotoğrafı çektirmeyi unutmayın :)


Çandarlı, denizin içine uzanmış yarımada şeklinde bir coğrafi yapıya sahip, bu nedenle üç tarafı denizle çevrili. Burada yürüdüğünüzde her sokak neredeyse denize açılıyor. Çandarlı’da denize girebileceğiniz onlarca koy ve plaj bulunuyor. Denizi genellikle soğuk ve rüzgarın estiği yöne göre zaman zaman dalgalı oluyor. Çandarlı’da akşamları sahilde dolaşmak, alışveriş yapmak oldukça keyifli.


Gelelim Çandarlı’da ne yenir?

Kesinlikle balık yemelisiniz. Sahil tarafında birçok balık restoranı bulunuyor ve denize karşı güzel bir yemek yiyebilirsiniz. Ayrıca zeytinyağlı yemekleri ve mezeleri de meşhur ve çok güzeldir.

 

Herkese şimdiden keyifli tatiller.




Katar, Doha - Çağan Keskin

 Bundan dört yıl önce, annem ve babam ile, Katar’ın başkenti Doha’ya iki günlük bir gezi planladık. Bu gezide şehrin içerisindeki ilgi çekici bölgeleri gezdik ve Katar ile ilgili yeni bilgiler öğrendik. 



Doha’ya ilk vardığımızda saat gece üçtü. Hepimiz uçak yolculuğundan dolayı yorgunduk. Havaalanından otele gidiş yolu için taksiye bindik. Otelimiz şehrin diğer ucunda olduğundan, taksi yolculuğu sırasında şehrin tüm mimarisini bu şekilde görme imkanımız oldu. Doha, fazlaca gökdelene ev sahipliği yapmaktaydı. Şehirdeki tüm yapılar ışıklandırılmıştı. 





Otele vardığımızda ise resepsiyondaki kişinin Türk olduğunu öğrendik ve bu duruma memnun olduk. 


İlk günümüzde şehrin gökdelenleri arasında bir gezinti yaptık. Şehir gündüzleri sıcak ve nemli olduğundan insanlar gündüz vakti genellikle evlerinde veya iş yerlerindeydi. Turist sayısı bir hayli fazlaydı, farklı ülkelerden insanlar burada çalışmaktaydı ve hayatlarını burada sürdürüyorlardı. Hatta babamın lise arkadaşı da burada yaşamaktaydı. Onunla buluştuk ve bize şehirde rehberlik etti. City Center Mall Doha isimli bir alışveriş merkezini gezdik. Babamın arkadaşı şehirdeki suç oranının çok düşük olduğunu, alışveriş merkezleri ve benzeri yerlerin girişlerinde güvenlik veya X-ray cihazının bile bulunmadığını söyledi.  





Akşam vakti olduğunda ise Souq Waqif isimli bir şehir meydanına gittik. Burada birçok esnaf, kafe ve restoran bulunuyordu. İnsanlar alışverişlerini burada yapıyorlardı. Biz de güzel bir restoranda yemek yedik. Ardından meydanda dolaşırken yöresel kıyafetleri olan bir Maraş dondurmacısı bile gördük. 



Bir sonraki gün, gündüz vakti, yüzmek için plaja gittik. Burada farklı türlerde kuşlar gördük. Ardından; Doha körfezinin Güney ucunda bulunan, 2008 yılında ziyarete açılan ve Doha’nın simgelerinden olan İslam Eserleri Müzesini ziyaret ettik. Burada; farklı ülkelerden yedinci ve on dokuzuncu yüzyıl arasında toplanan el yazmaları, dokumalar, metal, cam ve seramik objelerden oluşan özel bir koleksiyon sergileniyordu.  




Üçüncü gün, eve dönme vakti gelmişti. Havaalanına doğru yola çıktık ve uçağımıza bindik. Kısa olmasına rağmen çok keyifli bir geziydi. Umarım gelecekte tekrar görme şansını yakalayabilirim.


OLİMPOS GEZİSİ - Hatice Naz Doğan

OLİMPOS GEZİSİ



 Olimpos günümüzde, Antalya'nın güney sahillerinde Phaselis'ten sonra ikinci önemli liman kentidir. Antik tarihine göz atacak olursak da, Olimpos, döneminin en önemli liman kentlerindendir. Eskiden, kentin ortasından geçen Olympos Çayı sayesinde gemiler şehrin içine kadar girebiliyormuş. Olympos'un temelleri eski Helenistik döneminde MÖ 300'lü yıllarda atılmıştır. Olympos ismine, tarihi kayıtlarda MÖ 78 yılında rastlanılmıştır.


 


Olimpos’a, 2019 yazında yaz tatili için ailemle gitmiştim. İstanbul’dan arabayla yola çıktık ve yaklaşık 7-8 saat içinde vardık. Babamın orada yaşayan bir arkadaşında kalıyorduk. Olimpos küçük ve doğayla iç içe bir ilçe olduğundan, şehir hayatından tamamen uzak bir yer. Bu sebeple büyük, uzun binalar veya beş yıldızlı otel tarzında yapılara pek rastlanılmıyor. Konaklama için genelde ormanların içine inşa edilmiş bungalovlar daha çok tercih ediliyor.



Olimpos ilk vardığımda, dopdolu dağları, kocaman ormanları, bir sürü farklı çeşitteki ağaçları ve sayısız doğal güzellikleriyle gözümü doldurdu. Metropol bir şehire kıyasla çok temiz ve ferah bir havası vardı ve ben de metropol bir şehir olan İstanbul’da yaşadığım için, Olimpos’un havası çok iyi gelmişti.




Olimpos’un meşhur halk plajına gittik. Denizin suyu, etrafındaki dağların kaynaklarından geliyordu bu yüzden çok akıntı vardı ve bazı yerleri soğuk bazı yerleri sıcaktı. Anlatya’da sıcaklık çok yüksek olduğundan su çabuk buharlaşır bu yüzden  deniz suyu çok tuzluydu. Olimpos’un denizinde yüzdüğümde en çok hoşuma giden şeylerden birisi, yüzerken izlediğim manzaraydı. Tertemiz denizde yüzüp serinlerken aynı zamanda etrafınızı saran kocaman dağları ve diğer doğal güzellikleri seyrediyorsunuz. Harika!                        





Olimpos’un en güzel değerlerinden biri olan Olimpos Antik Kenti ise tamamen farklı ve eşsiz bir deneyimdi. Bundan yüzyıllar önce inşa edilmiş anıt mezarların, evlerin ve farklı farklı mimarilerinin şimdiki kalıntılarının içinde gezerken kendimi sanki o zamanın Olimpos’undaymışım gibi hissettim. 




Bir tekne turuna çıkmaya karar verdik ve küçük bir tekneye binip Antalya’nın koylarını teker teker gezdik. Her koy fazlasıyla temiz ve birbirinden güzeldi. Bazı koylar mağaraların içindeydiler. Her koyda farklı hayvanlara rastladık, bir koyda karetta karettalarla yüzerken diğerinde farklı tür balıklarla yüzmek çok zevkliydi.

Akşam üstüne doğru teknede öğle yemeği olarak, denizden yeni tutulmuş balık vardı ve tadı lezizdi! 



Kalan günlerimde ise Olimpos ve etrafındaki diğer antik kentleri gezdik. Olimpos’un doğal güzelliklerine de zaman ayırarak ormanlarında ve dağlarında vakit geçirdik. Kısaca söyleyecek olursam, gittiğim en güzel tatil beldelerinden biriydi ve çok güzel vakit geçirdim.


Sagrada Familia- Selin Pehlivan



Barselona’ya gittiğinizde gezebileceğiniz tarihi, modern birçok yapı olduğunu görebilirsiniz. Şehir, yılın her zamanında gezilebilecek ve keyif alınabilecek nitelikte çünkü hem gezi parkları ve marina gibi açık alanlar hem de kilise ve akvaryum gibi kapalı alanları var. Şehri yürüyerek ve metroları kullanarak gezmek gayet keyifli ve işimizi kolaylaştırıyor.



Sagrada Familia Bazilikası


Sagrada Familia bazilikasının yapımı günümüzde hâlâ devam etmektedir. Gaudi 1883 yılında devralmış ancak ölümü nedeniyle bazilikanın yapımı yarım kalmıştır.




Sagrada Familia Bazilikası şehir merkezinde bulunuyor. İki yanında parklar var. Bazilikanın dış cephesinin çok ayrıntılı inşa edildiğini ilk görüşte anlayabiliyorsunuz. Dış cephesinde çeşitli melek motifleri bulunuyor. Yapıya kubbeye benzer şekilli dört kolonlu portaldan giriliyor. Yapının içi çok aydınlık, ferah ve geniş. İçeri girdiğinizde ortamın ferahlığı, tavandaki çiçek ve yıldızı andıran motifler rahatlatıcı bir ortam oluşturuyor, cenneti andırıyor. Renkli mozaik camlar var. Kolonlar ağaçlardan ilham alınarak yapılmış ve dalgalı yapısı var. Bazilikanın bunun gibi bazı bölümlerinin de tasarımında doğadan ilham alınmış. Merdivenlerin deniz kabuklarına benzer bir görüntüsü var. Ayrıntılarıyla ve ihtişamıyla insanı büyüleyen bir yapı olduğunu söyleyebiliriz.






Alaçatı- Başak Çoban


ALAÇATI



Alaçatı, İzmir’in Çeşme ilçesinde bulunan, Ege kıyısındaki bir mahalledir. Üzüm bağları, taş evleri, dar sokakları, butik hotelleri, yel değirmenleri ve masa-sandalyesi sokağa serilen eski tarz restoranları ile meşhurdur. Bundan on yıl önce kendi halinde tertemiz ve çok keyifli bir mahalle olan Alaçatı, özellikle rüzgar sörfü etkinlikleriyle 1990’larda çok popüler oldu.



ALAÇATI’NIN TARİHİ

Alaçatı’nın tarihi hakkında iddialar bulunur. 14. yüzyılda mı, 15. yüzyılda mı Osmanlı toprağı olduğu tartışma konusudur. Bunun yanında Alaçatı tarihine baktığımızda, kesin olarak bildiğimiz bir şey varsa uzun yıllar o bölgede Rum nüfusunun fazla olduğudur. Bu Rum nüfusun bir kısmı daha sonraları gerek I.Dünya Savaşı öncesinde, gerekse sonrasında ve Cumhuriyet döneminde de mübadelelerle Yunanistan’a gitmiş, bir kısmı burada kalmış ve yaşamını Alaçatı’da sürdürmüştür.


Alaçatı’da Gezilecek Yerler

1.Alaçatı Sokakları



Alaçatı’nın en ünlü yanlarından biri rengarenk ve yöreye has bir mimariye sahip taş evleri, ilk önce gezilip görülmesi gereken yerlerden. Tarihi yüz yüz elli yıl öncesine değin uzanan bu yapılar adeta yörenin simgesi haline gelmiş durumda.

2. Alaçatı Merkez

Ardından, Alaçatı’nın kalbinin attığı, bölgenin en merkezi noktalarından ikisi, Hacımemiş Mahallesi ve Kemalpaşa Caddesi gelmektedir. 

3. Alaçatı Yeldeğirmenleri

Bunların yanında, Alaçatı’nın tarihi yel değirmenleri çok meşhurdur ve yöre ile özdeşleşmiştir. 

4. Alaçatı plajları ve sahilleri

Son olarak, sahili, koyları ve denizi ile de ayrıca şöhret sahibi olan Alaçatı’ya gitmişken Delikli Koy, Karantina Sahili, Ilıca plajı ve bölgedeki diğer plajlara da uğranmalı.


Alaçatı’da Sörf

Türkiye’nin sayılı sörf merkezlerinden biri de Alaçatı, Port’tur. Birçok sörf okulu ve kafelerin bulunduğu alanda hemen hemen her mevsim sörf dersleri verilir ve malzeme kiralanıp pratik yapılır



Alaçatı Ot Festivali

Alaçatı Ot Festivali ilk olarak 2010 yılında ve bir gün olarak gerçekleşmiştir. İlerleyen yıllarda ise festivale ilgi arttıkça süre dört güne çıkmıştır. 2010 senesinden bu yana bölgenin turizmine büyük katkı sağlayan ot festivali Ege bölgesinin vazgeçilmez otlarını sizlerle buluşturuyor.



Alaçatı, İzmir’in Çeşme ilçesinde  bulunan, Ege kıyısındaki bir mahalledir. Üzüm bağları,  taş evleri, dar sokakları, butik hotelleri, yel değirmenleri ve masa-sandalyesi sokağa serilen eski tarz restoranları ile meşhurdur. Bundan on yıl önce kendi halinde tertemiz ve çok keyifli bir mahalle 

Londra- Nisan Bal Atalay

                                                         

                          

  Londra





Geçen sene sömestr tatilinde ailemle beraber Londra’ya gittik. Beş gün, dört gece küçük bir otelde kaldık. Sabah erkenden yola çıkıp öncelikle uçağa bindik sonra da tren ve taksiye binip otelimize geçiş yaptık. Tren garları çok büyük ve farklı şekillerde dekore edilmişti. Biz Londra’dayken genellikle yağmur yağdı ama havanın güzel olduğu zamanlar da oldu. İlk günümüzde de hiç durmadan yağmur yağdığı için ancak yerleşip akşam yemeği için dışarı çıkabildik. Etrafta yüzlerce dükkan, market, eczane ve bir sürü bina vardı. Hepsi de çok güzel renkli ışıklarla aydınlatılmıştı. Tam bir şehir havası veriyordu ve ayrıca çeşit çeşit restoranlar da her yeri dolduruyordu. Her gün farklı yerlerde yemek yemeğe çalıştık ve bir sürü farklı tat tattık. Çin yemekleri, Hint yemekleri, İtalyan mutfağı... Hepsi de çok lezzetli ve güzeldi.



 İkinci ve üçüncü günümüzde genellikle şehri gezdik ve iki alışveriş merkezi gördük. Ulaşım olarak genellikle metroyu kullandık ve bu sayede hızlıca istediğimiz yere varabildik. Bence metroları gayet hijyenik ve kullanışlıydı. Aynı şekilde de alışveriş merkezleri çok düzenli ve bizimkine göre farklıydı. Markaların ayrı ayrı kendilerine özel dükkanları yoktu ve bunun yerine büyük odalarda her bir markanın ürünü bir arada sergileniyordu. Bu sayede daha çok çeşitlilik vardı ve farklı farklı ürünler görmüş olduk.


 Gezdiğimiz yerlerin bazılarını da dördüncü gün katıldığımız bir otobüs turunda görmüş olduk. Şehrin dört bir yanını kaplayan iki katlı kırmızı otobüslerini de bu sayede ilk defa deneyimledim. Gerçekten çok keyifli bir tur oldu. Londen Eye, Big Ben gibi turistik yerlerde durup annem ve babamla bir sürü fotoğraf çekildik. Hyde Park’ın önünden geçtik ve bir sürü müzeyi de gözlemledik.


 Bir akşam Michael Jackson’ın Thriller şarkısından uyarlanmış bir gösteriye gittik ve kocaman, çok güzel dekore edilmiş bir salonda gösteriyi izledik. Tavandaki avizeler olsun duvarlardaki eski işlemeler olsun hepsi çok detaylıydı. Şov da eğlenceli ve akıcıydı. Sonraki gün sabah kahvaltıdan sonra Harry Potter’ın çekildiği stüdyoları ve mekanları gezip fotoğraf çekildik ve hediyelik dükkandan alışveriş yaptık. Son olarak gezdiğimiz diğer yerler ise Carnaby street, Chinatown ve Tower Bridge’di. 


 Eşyalarımızı ve aldıklarımızı toparlayıp yine aynı şekilde taksi, tren ve son olarak da uçağa binip geri İstanbul’a döndük. Beş gün boyunca hiç durmadan gezip yeni yerler görsek de hala görülecek çok yer var. Londra artık benim için bir daha gidip görmek isteyeceğim ve çok güzel izlenimlerimin olduğu bir yer olarak anılarımda yer alıyor.


• Nisan Bal Atalay










Çanakkale-Dinçer Ege Sümerkan

 İstanbul‘dan yaklaşık 400 km uzakta olan Çanakkale Asya ile Avrupa kıtasını birbirine bağlayan 2. şehrimiz ve oldukça önemli bir yer tutmuş geçmişten günümüze. İstanbul’dan kara yolu ya da hava yolu seçenekleriyle ulaşabilirsiniz.

Çanakkale Boğazı’nın genişliği 1 km ile 5 km arasında değişiyor ve uzunluk ise 60 km’ye yakın Boğaz’ın derinliği 100-120 m kadar ortalama. İstanbul Boğazı’nda olduğu gibi burada da akıntı mevcuttur.

Gelibolu Yarımadası: Gelibolu Yarımadası 50’li yıllarda milli park olmuştur ve şu anda Orman Bakanlığına bağlı Milli Parklar Müdürlüğü tarafından yönetilmektedir. Gelibolu Milli Parkı ve yarımadasını gezmek için başlangıç noktası olarak Kilitbahir Kalesi’ni tercih edebilirsiniz. Kilitbahir Kalesi, Fatih Sultan Mehmet Han tarafından İstanbul’un güvenliğini artırıp Latinlerin olası saldırılarını engellemek amacıyla yaptırılmıştır. İç ve dış kale olarak iki bölüme ayrılır ve iç surlar dış surlara oranla çok daha güçlü, kalın, yüksek ve sağlam yapılmıştır. Üç yapraklı bir çiçeğe de benzeyen kalede 2004-2005 yıllarında yapılan restorasyon çalışmaları sonunda düzenli ziyaretçi alınmaya başlanmıştır. Cephanelik, hamam kalıntısı, mazgallar, topçular, okçular ve askerlerin kullanım alanları mevcuttur. 

Kilitbahir kelimesinin anlamı deniz kilididir ve son görevini Çanakkale savaşlarında İngiliz ve Fransız donanmalarına karşı başarıyla yapmıştır.

Birkaç km daha ilerledikten sonra Mecidiye tabyalarıyla karşılaşacaksınız ve burada sizi savaştan sonra en çok sözü edilen kahramanlardan Seyit onbaşının 272 kg’lık topu kaldıran dev heykeli selamlar

1915 yılı boyunca süren ve Türk milletinin zaferiyle sonuçlanan Çanakkale Savaşı tarihimize bir zafer olarak yazılmıştır. Her ailenin en az bir ferdini kaybettiği bu savaşın yaşandığı alanları mutlaka görünüz.



Reykjavik, İzlanda - Ada Tunçbilek

 

Buzlar ülkesinde gezi : Reykjavik
İzlanda’nın hem başkenti hem de en büyük şehri olan Reykjavik, farklı doğasıyla giden herkesi etkileyen çok güzel bir şehir. Ben Mayıs ayında  gittim ve uçaktan indiğimiz andan itibaren ülkenin soğuğunu hissettik. Ülkenin yarısının yaşadığı Reykjavik, 874 senesinde ilk defa yerleşim yeri olarak kullanılmaya başlıyor ve 1786 yılında ise şehir tekrar düzenlenerek bir ticaret merkezi haline geliyor. Genel olarak sıcaklıkların -15’in altına inmemesinden dolayı aslında her mevsim ziyarete açık durumda ancak yılın 148 günü yağmurlu geçtiğinden tedbirli bir şekilde gitmenizi tavsiye ederiz.


Reykjavik’te gezilecek yerler:


  • 1-) Blue Lagoon: İzlanda’da gezmek için kalın kıyafetler gerekeceği kesin ama buraya gelirken mayonuzu ve havlunuzu almayı da unutmayın. Eski bir lav gölünün içine doldurulmuş mineralli su ile oluşan bu muhteşem jeotermal kaplıca, bana kalırsa Reykjavik’e gelen herkesin uğraması gereken bir yerdir.

  • 2-) Strokkur Geyzeri : Gayzer, kesintili bir biçimde sıcak su ya da sıcak buhar fışkırtan, kükürt yayan bir kaynarcadır. Ülkenin pek çok yerinde bu geyzerlerden vardır. Strokkur Geyzeri, İzlanda Golden Circle turundaki yerlerden biridir. Buraya giriş ücretsizdir.

  • 3-) Harpa konser salonu : Harpa mimari yapısıyla giden herkesi etkileyen çok modern bir bina. Girmek ücretsizdir. Denk getirebilirseniz burada konser izlemenizi tavsiye ederim.

  • 4-) Gulfos Şelalesi : Avrupa’nın en büyük şelalesi olan Gulfos Şelalesi, gidenleri hayran bıraktığı kadar korkutuyor. Yaz kış gürül gürül akan bu şelale, Reykjavik’e geldiğinizde gitmeniz gereken yerlerden.

  • 5-) Hallgrimskirkja Kilisesi : Modern ve değişik bir mimariye sahip olan bu kilise, şimdiye kadar gördüğüm tüm kiliselerden farklı. Mekanın içi ise oldukça sade ve modern.



Reykjavik’te ne yenir?

  • Çoğunlukla ekonomisini balıkçılıkla geçindiren İzlanda’da doğal olarak deniz mahsülleri ve balık ürünleri çok fazla. Özellikle ıstakoz en çok tercih edilen yiyecek. Fakat ülkedeki her şey çok pahalı. Marketlerde bile herşeyin fiyatı normalin üç katı.



Reykjavik doğaya ve doğa sporlarına meraklı kişiler için gidilmesi gereken yerlerden biri. Herkese buraya farklı bir deneyim için gitmesini öneririm.







Belgrad Ormanı’na Gezim - Enes Tuna

Bugün size, İstanbul’da kalan sayılı ormanlardan biri olan Belgrad Ormanı’ndaki deneyimlerimi anlatacağım. 

Öncelikle kapıya doğru ilerlerken oranın havasının gerçekten bir başka olduğunu fark ediyorsunuz. O pis şehir hayatında soluduğumuz havayla alakasının olmadığı, tam aksine tertemiz ve yepyeni bir atmosfer olduğunu anlıyorsunuz. 



Uzun ve dolambaçlı bir yoldan sonra ormanın girişine vardım ve o güzel kuş cıvıldamalarını dinleyerek içeriye doğru yürüdüm. Tabii burası gerçekten de doğal bir alan yani etrafta vahşi hayvanlar da olabilir. Yürüyüş yoluna girdiğimde solumda ufak bir tilki ailesiyle karşılaştım. Biraz sohbet ettikten sonra evlerine geri döndüler. Yolun devamında büyük bir gölle karşılaştım, gölün üzerinde kazlar, nilüferler ve kurbağalar vardı. İçerisinde ise birbirinden ilginç balıklar.



6 kilometrelik yolun ortalarına doğru yoruldum ancak ormanın o tertemiz havası bana resmen “Devam et” diyordu, ben de onu kırmadım ve yolun sonuna kadar devam etmeye karar verdim. Biraz daha ilerlediğimde çok ilginç mantarlar gördüm ve ne olduklarını merak ettim. Tabii ki elimle dokunmadım, zehirli olma ihtimali vardı ama elime bir çubuk alıp mantara sapladım. Sapladığımda hiç tahmin etmediğim çok ilginç bir şey oldu: Mantar patladı ve içinden garip bir sıvı çıktı. Bu beni gerçekten çok şaşırtmıştı.



Böylece yolumuzun sonuna varmış olduk, bu mucizevi yerden çıkarken arkama baka baka yürüdüm ve tekrar ne zaman geleceğimi merak ettim. Bu tarz yerlerin korunması ve kollanması çok önemlidir. Eğer mevcut ormanlarımızı da kaybedersek biz ne yaparız? Umarım sizi bu muhteşem mekanı gezmeye ikna edebilmişimdir. 


Enes Tuna



İş Bankası Müzesi- Doruk Çitoğlu

TÜRKİYE  İŞ BANKASI MÜZESİ

Eminönü’nde bulunan İş Bankası müzesine gitmeye karar vermiştik. Gitmemizin asıl sebebi ise dedemin eskiden o binada çalışmasıydı. Konum olarak  Eminönü’ndeki kafe ve dükkanlara yakın olan müzenin binası Osmanlı İmparatorluğu'nda posta teşkilatının kurulduğu 1840 yılından itibaren Yenicami Avlusu posta hizmetlerinde merkez olarak kullanılmıştır. Bu alandaki önceleri Evkaf Nezareti'ne ait olup cizye vergisinin alındığı yer olan büyük ahşap bina, hayvanların sığmasına uygun bir avluya sahip olması, şehir ticaretine ve sahile yakın bir yerde bulunması sebebiyle "Postahane-i Âmire"ye dönüştürülmüştür. 1870 yılında Posta ve Telgraf idareleri birleştirilerek bir Nezaret İdaresi’ne verilince Postahane-i Âmire'ye "İstanbul Postanesi" adı verilmiştir. Zamanla bu ahşap binaya nezaret kalemleriyle posta servisleri sığmamış ve daha geniş bir binaya ihtiyaç duyulmuştur. Ahşap yapı 1890 yılında yıktırılmış, yerine 23 Eylül 1892’de, şimdi Türkiye İş Bankası Müzesi'ne ev sahipliği yapan kâgir bina hizmete girmiştir.

Pamukkale - Ece Gürsoy

Pamukkale

Pamukkale Travertenleri ve Hierapolis 



Pamukkale, Güneybatı Türkiye’nin Denizli ilindeki doğal bir yöredir. Denizli ise Türkiye’nin sanayi, ticaret, tarım, turizm, eğitim, kültür ve sanat alanlarında en gelişmiş illerinden biridir. Denizli birkaç günde gezilemeyecek kadar çok tarihi ve doğal güzelliğe sahip olsa da ben eski okulumun düzenlediği bir etkinlik için geldiğim için birkaç gün gezebildim. Bu sebeple en bilinen yerlerden biri olan Pamukkale’yi anlatacağım. 



Kendi deneyimimden söz etmeden önce biraz daha bilgi vermek isterim. Pamukkale, kaynak sularının kirecinden oluşmuş bir tepe olup Türkiye’nin en tanınmış doğal harikalarından biridir maalesef turistlerin ziyareti ile zenginliğimiz zarar görmektedir. UNESCO, Pamukkale’yi 1988 yılında dünya miras listesine kabul etmiştir. 

Benim burayı ziyaretimde yanımızda bir öğretmen ve bir gezi rehberi vardı. Önce travertenlerin etrafını gezmiştik. Daha sonra travertenlerin hemen yukarısındaki alanda yer alan, milattan önce 2. yüzyıldan kalan Hierapolis kentindeki Antik Havuz, diğer adıyla Kleopatra Havuzu’nu görmeye gittik. Havuz insanların kullanımına açık olmasına rağmen bunun için ayrı bir ücret ödemeniz gerekmektedir. Son olarak biraz uzun ve yokuş olan bir patikadan geçtikten sonra Hierapolis Antik Tiyatrosu’nu görmeye gittik. Antik Tiyatro hakkında bilgi vermek gerekirse, Grek Tiyatrosu tipinde yamaca yaslanmış 91 metre tüm cephesiyle birlikte korunabilen büyük bir yapıdır. İnşasına, 60 yılında olan büyük bir depremin ardından, Flavius’lar döneminde, 62 yılında başlanmıştır. Hadrianus döneminde (117-137) inşa halindedir. Yapı Severuslar döneminde, 206 yılında, tamamlanmıştır. Antik Tiyatro’yu da gördükten sonra hava kararmaya başladığı için otobüsümüzle kaldığımız otele döndük.

Başta da söylediğim gibi Denizli’yi ve hatta Pamukkale’yi bile tamamen gezmek zaman alacak ve birkaç günde olmayacak bir şey ama sakin ve keyifli bir hafta sonu geçirmek isterseniz bu plan aradığınız plan olabilir


Bodrum - Elif Özel

                                                                          BODRUM


   Bodrum, Muğla ilinin batı köşesinde yer alır. İlçe topraklarının büyük çoğunluğu kendi adını taşıyan bir yarımada içerisinde bulunmaktadır ki ilçe kuzey, batı ve güneyden Ege Denizi ile çevrelenmiştir. Bodrumun  iklimi Ege ve Akdeniz iklimlerinin sentezinden oluşan bir özelliğe sahiptir. Yaz ayları sıcak ve
kurak
, kış ayları oldukça ılık ve yağışlıdır. Bodrum, dünyaca ünlü bir tatil beldesi olduğu için gelişmiş ulaşım imkanlarına sahiptir. Şehrin hava ulaşımı Milas-Bodrum Havaalanı üzerinden sağlanmaktadır ki şehre uzaklığı 32 km.'dir. Bodrum'da üç büyük marina mevcuttur. Marinaların ilk yapılanı Bodrum merkezde bulunan Milta marinadır. İkinci marina Turgutreis beldesinde bulunan D Marin ve üçüncüsü Yalıkavak beldesinde bulunan Palmarina'dır.



   Bodrum yarımadasının tarihi bundan 5.000 yıl öncesine kadar dayanıyor. 1991’de Gündoğan’da bulunan Peynir Çiçeği Mağarasını inceleyen arkeologlar, Kalkolitik (Bakır-Taş) çağdan kalma (M.Ö. 5.000 – 3.000) boyalı seramikten çömlek ve kavanozlar ile bir taş balta buldu. Bu keşif, Batı Anadolu’da nadiren rastlanan Kalkolitik mağara yerleşmesinin bir örneği olması bakımından önemlidir. Bronz Çağı (M.Ö. 3.000-1.200) ise Anadolu’da bakır-kalay alaşımlı aletler ve bronz silahların yapıldığı aktif bir dönemdi. Yarımadada ayrıca, M.Ö. 1.400-1.200 yıllarına ait, geç Bronz Çağı Miken mezarları bulundu. Bodrum şehri Anadolu toprakları üzerinde en son ele geçirilen Hristiyan toprağıdır. Şehir II. Mehmed zamanında kuşatıldıysa da ancak I. Süleyman’ın Rodos Seferi sırasında ele geçirilebilmiştir.

   



   Bodrum’da gezilmesi gereken bazı önemli tarihi yapılar;

   


   Bodrum Kalesi: 

   Bodrum Kalesi, 1406-1522 yılları arasında inşa edilmiştir ve Bodrum’un savunmasında önemli görevler üstlenmiş bir yapıdır. Doğu Akdeniz'de ayakta kalan en sağlam kaledir. Kale, iki liman arasında yapılmıştır. Kare plana sahip olan Bodrum Kalesi, 180×185 metre ebatlarındadır. Kalenin en yüksek noktası olarak kabul edilen Fransız Kulesi ise 47,5 metre yükseliğe sahiptir. Bodrum Kalesi’nin yapımında depremler ve istilaların etkisiyle zamanla yıkılan Halikarnas Mozolesi’ne ait mermer taşlar kullanılmıştır.
Kaleyi 15. yüzyılda Hristiyan Şövalyeler inşa etmiştir. İnşaat 100 yıllık bir sürede tamamlanmıştır. Bodrum Kalesi, Bodrum’un simge yapılarının başında gelir ve içinde bulunan Sualtı Arkeoloji Müzesi, burayı Bodrum’un en önemli turistik noktaları içinde saymamızı sağlamaktadır.




   Bodrum Antik Tiyatro:

    Hem keyifli bir etkinliği seyretmek hem de bölgenin tarihi dokusunu daha iyi hissetmek için Bodrum Antik Tiyatro ziyaret edilmesi gereken yerlerden biridir. Göktepe’nin güney yamacında bulunan Bodrum   

Antik Tiyatro’nun tarihi MÖ IV. yüzyıla dayanmaktadır. Roma İmparatorluğu Çağı tiyatro tarihinin yazıldığı bu önemli yapı günümüzde konser alanı olarak kullanılmaktadır. 1990 yılında restore edilmiş olan tiyatro müthiş manzarası ile halkın kullanımına sunulmuştur. Aynı zamanda, Anadolu’nun en eski antik tiyatrosu olma özelliğini de taşıyan yapı mutlaka görülmesi gereken tarihi bir yer. Bodrum Antik Tiyatro günümüzde de çeşitli sanatsal faaliyetlere ev sahipliği yapmaktadır.




    Myndos Kapısı:

    Myndos Kapısı’nın, MÖ 360’lı yıllarda inşa edildiği tahmin ediliyor. Kapı, Karya Satrabı Maussolos tarafından yaptırılmıştır. Antik Myndos şehri içinde bulunduğu için aynı isimle anılmıştır.  Etkileyici bir
görünüme sahip olan kapı, Bodrum’un önemli tarihi noktalarından biridir. Savunma amacıyla inşa edilmiş yapı, Halikarnassos için çok önemli bir koruma duvarı oluşturmuş ve görevini layıkıyla yerine getirmiştir. Hatta şehri ele geçirmek isteyen Büyük İskender bile bu kapıyı aşamamıştır. Şehrin korunması için inşa edilmiş diğer bir kapı olan Mylasa Kapısı ise yok olmuştur.

   

   Halikarnas Mozolesi:

   Halikarnas Mozolesi, MÖ 353 yılında Kral Mausolos adına karısı ve kız kardeşi tarafından yaptırılmıştır ve “Kral Mausollos’un Mezarı” olarak da  adlandırılmaktadır. Günümüzde müzeleştirilmiş olan bir mezar anıtıdır. Bodrum Kalesi’ne epey yakın bir konumda bulunmaktadır. Mozole, hem Yunan hem de Mısır mimarisini temsil etmektedir.

Anıtın yaklaşık 1500 yıl ayakta kaldıktan sonra bir deprem sonucu yıkıldığı varsayılmaktadır. Müzenin kalan parçaları British Museum’da sergileniyor. Dünya’nın 7 Harikası’ndan biri olarak kabul edilen Halikarnas Mozolesi’nden her ne kadar geriye çok fazla bir şey kalmamış olsa da mutlaka görülmesi gereken en önemli  tarihi yerler arasında bulunuyor.


   Yel değirmenleri:

   Bodrum Yel Değirmenleri, hem görüntüsü hem de tarihsel geçmişi nedeniyle Bodrum’daki tarihi simgeler arasında bulunmaktadır. Değirmenlerin 18. yüzyılda inşa edildiği düşünülmektedir ve toplamda 7 tane bulunmaktadır. Uzun süre yapılış amacına uygun bir şekilde kullanılan değirmenlerden günümüze sadece bir tanesi eksiksiz bir şekilde ulaşabilmiş, diğerlerinin ise özellikle pervaneleri hasar görmüştür. Bodrum hatırası fotoğraflar çekmek için gidilebilecek en önemli yerlerin başında gelmektedir.


 




 Bodrum’un bu değerli tarihi yapılarının yanı sıra oldukça güzel olan koylarından da bahsetmek gerekir. Bu koylar arasında; Göltürkbükü Cennet Koyu, Ortakent Yahşi, Yalıçiftlik Kargıcak Koyu ve Akyarlar Karaincir Koyu önde gelir.

 





 Son olarak da Bodrum mandalinası ve bahçelerine değinmeden geçmemek gerekir. Bodrum mandalinası oldukça tatlıdır. İnce kabuklu, bol çekirdekli ve kendine has bir aroması vardır. Mandalina bahçelerinin eşsiz manzarası da kesinlikle görülmeye değerdir.

Akçay - Demir Orpak

    Akçay, Balıkesir’in Edremit ilçesinde bulunan bir mahalledir. Altınoluk ve Ayvalık ile komşudur.Nüfusu yaklaşık olarak 5.000’dir fakat y...